Kul Himmet'in kim olduğu üzerinde, 1990 yılında yayınlamış olduğu bin sayfalık “Bektaşi Nefesleri ve Şairleri” isimli kitabında (s. 163) Turgut Koca şu bilgiyi veriyor:
“16. yüzyılda yaşamış bir şairdir. Yeniçeri ocağından emekli olunca, bütün Osmanlı topraklarını köy köy dolaşmıştır. Şiirlerini bu gezginciliği sırasında yazmıştır. Bir ara Hacı Bektaş Dergâhında dervişlik etmiş, mücerret azizlerdendir. Nefeslerinden bir kısmı bestelenmiştir.''7
Bu bilgilerin hiçbir dayanağı yoktur. Kul Himmet'in Tokat bölgesinde yaşadığı ve bir ailesi bulunduğu bilinmektedir. Mücerret (evlenmemiş) derviş de değildir. Tokat'a bağlı Almus ilçesinin Varzıl (Görümlü) köyünde mezarı bulunmaktadır. Kul Himmet soyundan gelen ve Kulhimmetliler adını taşıyan Dedeler (Seyyid) Ocağı vardır.
Kul Himmet'in bugüne değin bilinmeyen soyunu, aşağıda yeni bulunmuş bir şiiriyle açıklayacağız. Bu çok önemli nefesi de, Kul Himmet'in mezarının bulunduğu köyden İrfan Çoban Kulhimmetli Dedelerden derlemiştir. Ayrıca İrfan Çoban Kul Himmet'in soyunu gösteren hüccet–nâme'yi de görüp okuduğunu söylemektedir. (İrfan Çoban: Kul Himmet. Tokat 1997: 6–8) Kul Himmet'in kendisini ve soyunu tanıtan –görünüşte bir kaç kuşak kesiklik olmasına rağmen– bu nefesi çok önemsiyoruz.8 Şiirin tamamını aşağıda geçtikten sonra, yorum ve açıklamalarını yapacağız:
Aslımı sorarsanız behey sofular
Aslımız Oniki İmam'dan gelir
Aslımı neslimi diyeyim size
Neslimiz Ahmed–i Muhtar'dan gelir
Hüseyin'dir aslım ceddim celalım
Anadan gelme ummandan gelir
Ondan İmam–ı Zaynel ü Bakır
İmam Cafer Sadık ummandan gelir
Musa Kazım Hüseyn için çok ağladı
Oğlu Hamza–yı Ebul Kasım'dan gelir
Hamza'dan geldi cihana Ebu Muhammed
Onun oğlu İsmail'den gelir
İsmail'in torunudur Cafer
Cafer oğlu Muhammed'den gelir
Muhammed oğlu Hüseyin'den gelmişem
Hüseyin oğlu Feyruz Şah'tan gelir
Muhammed Hafız ondan geldi dünyaya
Onun oğlu Saadettin'den gelir
Evliya sulb–i Saadettindir bilin
Ervahı şartlar insandan gelir
Kutbettin'den geldi Şeyh Salih
Şeyh Safi'nin dedesi Salih'ten gelir
Salih'in oğlu Emaneddin–i Cibril
Şeyh Safi gibi imamdan gelir
Şu dünyada bozulunca aslımız
Ceddi pakim Erdebil'den gelir
Erdebil'den gelince Rum'a
Sözümüz bizim didardan gelir
Şeyh Safi buyruğun eyledim kabul
Sözü onun daim Cafer'den gelir
Yedi kez hacca kılmışam revan9
Yollarımız ehl–i irfandan gelir
Rum diyarına destimi attım
Ali sırrı benim kalbimden gelir
Evladımın adını koymuşum Şahin
Hakka doğru yollar bunlardan gelir
Şahin'ime yolumu eyledim teslim
Aslımız Şah–ı Erdebil'den gelir
Adımı anam Hüseyin koydu
Babam Muhyettin'dir İran'dan gelir
Kula himmet eyledi Şeyh Safi
Kula inanmayan Mervan'dan gelir
Ondan sonra adım oldu Kul Himmet
Evliya yolu Kırklar'dan gelir
Sofu bana sırrımı farş ettirdin
Sırrı farş eyleyen şeytandan gelir
Kul Himmet bu şiirinde Safevi hanedanının soyağacını, Şeyh Safi'ye (1252–1334) kadar sadece 3–4 isim eksiğiyle bize vermektedir. Bu eksik isimlerin peşpeşe olmasından, içinde geçtiği beyitlerin kaybolduğu yargısına varılabilir. Kul Himmet'in bu nefesi, Kızılbaş–Alevi ozanları arasında Safevi soyağacını –Şeyh Safi'ye kadar da olsa– tanımlayan tek örnek olması bakımından önemi bir yana, ilk kez ozanın kimliğini ve kendi soyunu tanımamızı sağlamaktadır. Her ne kadar İrfan Çoban Kulhimmetli Dedelerde şeceresini görüp okuduğunu ileri sürüyor ve saptadığı bir Şah İsmail şeceresiyle karşılaştırıp, onunla amca çocukları olduğunu kanıtlamaya çalışıyorsa da fazla inandırıcı değil. Şeyh Safi'den sonra Erdebil postuna oturmuş Sadreddin (1334–1393), Sultan Hoca Ali (1392–1429) ve Şeyh İbrahim (1429–1447) atlanarak, Şeyh Cüneyd (ölm. 1460) ile Şeyh Haydar'ı (ölm. 1488) Şeyh Safi'nin oğlu ve torunu gösterilmiştir. İrfan Çoban'ın bu karşılaştırmalı sıralamasında Şeyh Cüneyd'in iki oğlu olduğu doğrudur. Ancak Şeyh Cüneyd'in Çerkez halayığından olan büyük oğlunun adı Muhyiddin değil, Hoca Muhammed'dir. (Âşık Paşazâde'den aktaran Walther Hinz: Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd. 2. Baskı, Ankara 1992: 27, 110) Asıl adının Hüseyin olduğu anlaşılan Kul Himmet, babasının adının Muhyiddin olduğunu ve şiirinde “cedd–i pakinin (temiz soyu)” Erdebil'den geldiğini söylemektedir. Kaybolmuş beyitlerinde geçen Kul Himmet'in dedelerinin adlarını bilemiyoruz. Bu şiire göre, Şah İsmail ile çağdaş olan Kul Himmet onun gibi, Şeyh Safi'nin 6. kuşaktan torunudur. Bir kaç beyit içinde verildiği, fakat günümüze ulaşmadığını düşündüğümüz Kul Himmet'in üç dedesinin adını öğrenemiyoruz. Buna rağmen, diğer Erdebil Şeyhlerinin adlarının geçmemesi, babasının adının da Muhyiddin olması bizde onun, Şeyh Safiyüddin'in beş oğlundan biri olan Muhyiddin'in soyundan geldiği kanısını uyandırmaktadır. “Şu dünyada bozulunca aslımız / Ceddi– pakim Erdebil'den gelir” beyitinden, Erdebil dergâhı postuna oturmak için hak kazanamamış Muhyiddin, ya da oğlunun Erdebil'den Anadolu'ya geldiği anlamı çıkabilir. Belki de Kul Himmet'in yazdığı “aslının bozulması”, yani Dergâhın ilkelerine aykırı işler yapmasından dolayı bu hakkı yitirmiştir. Muhyiddin'in kardeşi Sadreddin'in yaklâşık yetmiş yıla yakın Erdebil'in başında bulunmasıyla bazı sıkıntılar yaşanmış olabilir. Ama belki de Kul Himmet'in dedeleri, Hoca Ali döneminin sonlarında, Timur'un Anadolu'dan getirip Erdebil'de bıraktığı Alevi Türkmen tutsakların, yani Sufiyan–ı Rum'dan bir kısmının geri dönüşleri sırasında birlikte gelmiş olabilirler. Görüldüğü gibi Şeyh Safi Buyruğu'nu kabul edip ona bağlanmasının nedeni, sözlerinin İmam Cafer'den gelmesinden ve onu temsil etmesindendir. Bir başka nefesinde Kul Himmet'in, “Şeyh Safi'ye değüptür / İmam Cafer mühürü” dediğini ve Buyruğun tanıtılması ve yaygınlaştırılmasında emeği geçtiğinden yukarıda söz etmiştik. Şiirin sonunda kendisine Kul Himmet adını veren ermişin Şeyh Safi olduğunu açıklıyor: Bu, şiir söyleyip dillenen ozanlara, pirleri veya mürşitleri tarafından, ya da düşlerinde bir veli, bir peygamber görünüp yeni bir ad takılması olarak bilinen Alevi geleneklerindendir. Ayrıca Muhammed–Ali yoluna girerken, yani ikrar verme–musahib olma töreninden sonra verilmiştir. Kul Himmet bir başka düvazimam şiirinde Şeyh Safi'ye “Safi Dede'm” diye seslenmektedir:
Güzel Muhammed'in zikr–i hakkıdır
Oniki irenkten metah dokutur
Safi Dedem yazar Ali okutur 10
Cebrail'in kanadında yazılı
Şeyh Safi'nin Erdebil dergâhının başına geçememiş oğulları ve torunlarının Rum'a (Anadolu'ya) göçtüklerinin bir başka örneği Sivrihisarlı Baba Yusuf'tur. 1524 yılında ölmüş olan Mürşid–i Kamil olarak tanınan Yusuf Baba'nın “Kitab–ı Mahbubiyye” adlı manzum bir yapıtı günümüze gelmiştir. Bu kitabın başında verdiği Safevi soyağacını Adem peygambere değin çıkartmaktadır. Kendisi, Şeyh Safi'den sonra yerine geçmiş olan Sadreddin'in oğlu Cemaleddin'in soyundandır. Sadreddin'in diğer oğlu Hoca Ali Erdebil postundayken Cemaleddin'in oğulları ve torunlarının Anadolu'ya gelip yerleştikleri anlaşılıyor. Yusuf Baba adı geçen yapıtında Yunus Emre'nin mezarının Sivrihisar'a yöresinde Sarıköy'de bulunduğunu da zikretmekte. Ayrıca soyundan geldiği Şeyh Cemaleddin'in kardeşi Hoca Ali'nin müridi Şeyh Hamid Veli (Somuncu Baba, ölm. 1413) ve ona bağlı Hacı Bayram–ı Veli'den de söz etmektedir. Bu gösteriyor ki Anadolu'da yol (tarikat) zinciri Erdebil Şeyhleriyle yürüyen Sünni Türk mutasavvıfları bulunmaktadır. Yusuf Baba'nın da Alevi olup olmadığı açık değildir. (Abdülbaki Gölpınarlı: Alevi Bektaşi Nefesleri. Ankara 1963: 272–273, 276; Melamilik ve Melamiler. İstanbul 1992: 34–35)
Kul Himmet'in mezarının bulunduğu ve Kul Himmet soyluların yaşadığı köyden olan ve köyünde yıllarca imamlık yapmış bulunan İrfan Çoban'ın ozan hakkında derlediği otantik bilgiler, asıl adı Hüseyin olan Kul Himmet'i ailece bize tanıtıyor. Hanımının adı önce Ördek Ana iken, yerleştiği köyde değiştirip Fatma Ana demişler. Birinin adı Şahin, öbürünün Abbas olan iki oğlu vardı Kul Himmet'in. Yukarıdaki şiirinde sadece iki kez oğlu Şahin'in adı geçmektedir. “Şahin'ime yolumu eyledim teslim” dizesinden anlaşıldığına göre, Kul Himmet artık yolu–erkânı yürütmeğe mecali kalmadığı ömrünün son zamanlarında bu şiiri yazmıştır. Abbas'ın o tarihlerde yaşamadığı anlaşılıyor.
Söylentiye göre, Kul Himmet olasıyla, küçük yaşta ölen oğlu Abbas'ın ardından çok ağlayıp sızlamaktaymış; kendisine insan kılığına girmiş bir melek (Mikail) görünüp, elini gözlerine sürerek ona Kerbela'yı göstermiş. İmam Hüseyin ve yetmiş iki yakınının şehit oluşlarını gözleriyle görmüş. Melek ona:
“Ey, ben dervişim, diyen kişi! Sen hep cedd–i celalını översin; hem Hüseyin'in soyundanım dersin, hem de vadesi gelmiş bir evlat için figan edersin. Görmez misin İmam Hüseyin'i? Beş kardeşi üç oğlu gözünün önünde şehit edildi; yine de Allah'a davacı olmadı. Dervişlik, Allah'tan gelene kail olmak ve hoşnutlukla karşılamaktır”
deyip gözden kaybolmuş. Kul Himmet de bir daha ağlamamış ve düvazimamlar söylemiş. Kul Himmet'in soyu oğlu Şahin'den yürümüş. Varzıl (Görümlü) köyünde yaşayan Şahinoğulları, Dedeler kabilesi olarak onun soyundan gelmektedirler.
“16. yüzyılda yaşamış bir şairdir. Yeniçeri ocağından emekli olunca, bütün Osmanlı topraklarını köy köy dolaşmıştır. Şiirlerini bu gezginciliği sırasında yazmıştır. Bir ara Hacı Bektaş Dergâhında dervişlik etmiş, mücerret azizlerdendir. Nefeslerinden bir kısmı bestelenmiştir.''7
Bu bilgilerin hiçbir dayanağı yoktur. Kul Himmet'in Tokat bölgesinde yaşadığı ve bir ailesi bulunduğu bilinmektedir. Mücerret (evlenmemiş) derviş de değildir. Tokat'a bağlı Almus ilçesinin Varzıl (Görümlü) köyünde mezarı bulunmaktadır. Kul Himmet soyundan gelen ve Kulhimmetliler adını taşıyan Dedeler (Seyyid) Ocağı vardır.
Kul Himmet'in bugüne değin bilinmeyen soyunu, aşağıda yeni bulunmuş bir şiiriyle açıklayacağız. Bu çok önemli nefesi de, Kul Himmet'in mezarının bulunduğu köyden İrfan Çoban Kulhimmetli Dedelerden derlemiştir. Ayrıca İrfan Çoban Kul Himmet'in soyunu gösteren hüccet–nâme'yi de görüp okuduğunu söylemektedir. (İrfan Çoban: Kul Himmet. Tokat 1997: 6–8) Kul Himmet'in kendisini ve soyunu tanıtan –görünüşte bir kaç kuşak kesiklik olmasına rağmen– bu nefesi çok önemsiyoruz.8 Şiirin tamamını aşağıda geçtikten sonra, yorum ve açıklamalarını yapacağız:
Aslımı sorarsanız behey sofular
Aslımız Oniki İmam'dan gelir
Aslımı neslimi diyeyim size
Neslimiz Ahmed–i Muhtar'dan gelir
Hüseyin'dir aslım ceddim celalım
Anadan gelme ummandan gelir
Ondan İmam–ı Zaynel ü Bakır
İmam Cafer Sadık ummandan gelir
Musa Kazım Hüseyn için çok ağladı
Oğlu Hamza–yı Ebul Kasım'dan gelir
Hamza'dan geldi cihana Ebu Muhammed
Onun oğlu İsmail'den gelir
İsmail'in torunudur Cafer
Cafer oğlu Muhammed'den gelir
Muhammed oğlu Hüseyin'den gelmişem
Hüseyin oğlu Feyruz Şah'tan gelir
Muhammed Hafız ondan geldi dünyaya
Onun oğlu Saadettin'den gelir
Evliya sulb–i Saadettindir bilin
Ervahı şartlar insandan gelir
Kutbettin'den geldi Şeyh Salih
Şeyh Safi'nin dedesi Salih'ten gelir
Salih'in oğlu Emaneddin–i Cibril
Şeyh Safi gibi imamdan gelir
Şu dünyada bozulunca aslımız
Ceddi pakim Erdebil'den gelir
Erdebil'den gelince Rum'a
Sözümüz bizim didardan gelir
Şeyh Safi buyruğun eyledim kabul
Sözü onun daim Cafer'den gelir
Yedi kez hacca kılmışam revan9
Yollarımız ehl–i irfandan gelir
Rum diyarına destimi attım
Ali sırrı benim kalbimden gelir
Evladımın adını koymuşum Şahin
Hakka doğru yollar bunlardan gelir
Şahin'ime yolumu eyledim teslim
Aslımız Şah–ı Erdebil'den gelir
Adımı anam Hüseyin koydu
Babam Muhyettin'dir İran'dan gelir
Kula himmet eyledi Şeyh Safi
Kula inanmayan Mervan'dan gelir
Ondan sonra adım oldu Kul Himmet
Evliya yolu Kırklar'dan gelir
Sofu bana sırrımı farş ettirdin
Sırrı farş eyleyen şeytandan gelir
Kul Himmet bu şiirinde Safevi hanedanının soyağacını, Şeyh Safi'ye (1252–1334) kadar sadece 3–4 isim eksiğiyle bize vermektedir. Bu eksik isimlerin peşpeşe olmasından, içinde geçtiği beyitlerin kaybolduğu yargısına varılabilir. Kul Himmet'in bu nefesi, Kızılbaş–Alevi ozanları arasında Safevi soyağacını –Şeyh Safi'ye kadar da olsa– tanımlayan tek örnek olması bakımından önemi bir yana, ilk kez ozanın kimliğini ve kendi soyunu tanımamızı sağlamaktadır. Her ne kadar İrfan Çoban Kulhimmetli Dedelerde şeceresini görüp okuduğunu ileri sürüyor ve saptadığı bir Şah İsmail şeceresiyle karşılaştırıp, onunla amca çocukları olduğunu kanıtlamaya çalışıyorsa da fazla inandırıcı değil. Şeyh Safi'den sonra Erdebil postuna oturmuş Sadreddin (1334–1393), Sultan Hoca Ali (1392–1429) ve Şeyh İbrahim (1429–1447) atlanarak, Şeyh Cüneyd (ölm. 1460) ile Şeyh Haydar'ı (ölm. 1488) Şeyh Safi'nin oğlu ve torunu gösterilmiştir. İrfan Çoban'ın bu karşılaştırmalı sıralamasında Şeyh Cüneyd'in iki oğlu olduğu doğrudur. Ancak Şeyh Cüneyd'in Çerkez halayığından olan büyük oğlunun adı Muhyiddin değil, Hoca Muhammed'dir. (Âşık Paşazâde'den aktaran Walther Hinz: Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd. 2. Baskı, Ankara 1992: 27, 110) Asıl adının Hüseyin olduğu anlaşılan Kul Himmet, babasının adının Muhyiddin olduğunu ve şiirinde “cedd–i pakinin (temiz soyu)” Erdebil'den geldiğini söylemektedir. Kaybolmuş beyitlerinde geçen Kul Himmet'in dedelerinin adlarını bilemiyoruz. Bu şiire göre, Şah İsmail ile çağdaş olan Kul Himmet onun gibi, Şeyh Safi'nin 6. kuşaktan torunudur. Bir kaç beyit içinde verildiği, fakat günümüze ulaşmadığını düşündüğümüz Kul Himmet'in üç dedesinin adını öğrenemiyoruz. Buna rağmen, diğer Erdebil Şeyhlerinin adlarının geçmemesi, babasının adının da Muhyiddin olması bizde onun, Şeyh Safiyüddin'in beş oğlundan biri olan Muhyiddin'in soyundan geldiği kanısını uyandırmaktadır. “Şu dünyada bozulunca aslımız / Ceddi– pakim Erdebil'den gelir” beyitinden, Erdebil dergâhı postuna oturmak için hak kazanamamış Muhyiddin, ya da oğlunun Erdebil'den Anadolu'ya geldiği anlamı çıkabilir. Belki de Kul Himmet'in yazdığı “aslının bozulması”, yani Dergâhın ilkelerine aykırı işler yapmasından dolayı bu hakkı yitirmiştir. Muhyiddin'in kardeşi Sadreddin'in yaklâşık yetmiş yıla yakın Erdebil'in başında bulunmasıyla bazı sıkıntılar yaşanmış olabilir. Ama belki de Kul Himmet'in dedeleri, Hoca Ali döneminin sonlarında, Timur'un Anadolu'dan getirip Erdebil'de bıraktığı Alevi Türkmen tutsakların, yani Sufiyan–ı Rum'dan bir kısmının geri dönüşleri sırasında birlikte gelmiş olabilirler. Görüldüğü gibi Şeyh Safi Buyruğu'nu kabul edip ona bağlanmasının nedeni, sözlerinin İmam Cafer'den gelmesinden ve onu temsil etmesindendir. Bir başka nefesinde Kul Himmet'in, “Şeyh Safi'ye değüptür / İmam Cafer mühürü” dediğini ve Buyruğun tanıtılması ve yaygınlaştırılmasında emeği geçtiğinden yukarıda söz etmiştik. Şiirin sonunda kendisine Kul Himmet adını veren ermişin Şeyh Safi olduğunu açıklıyor: Bu, şiir söyleyip dillenen ozanlara, pirleri veya mürşitleri tarafından, ya da düşlerinde bir veli, bir peygamber görünüp yeni bir ad takılması olarak bilinen Alevi geleneklerindendir. Ayrıca Muhammed–Ali yoluna girerken, yani ikrar verme–musahib olma töreninden sonra verilmiştir. Kul Himmet bir başka düvazimam şiirinde Şeyh Safi'ye “Safi Dede'm” diye seslenmektedir:
Güzel Muhammed'in zikr–i hakkıdır
Oniki irenkten metah dokutur
Safi Dedem yazar Ali okutur 10
Cebrail'in kanadında yazılı
Şeyh Safi'nin Erdebil dergâhının başına geçememiş oğulları ve torunlarının Rum'a (Anadolu'ya) göçtüklerinin bir başka örneği Sivrihisarlı Baba Yusuf'tur. 1524 yılında ölmüş olan Mürşid–i Kamil olarak tanınan Yusuf Baba'nın “Kitab–ı Mahbubiyye” adlı manzum bir yapıtı günümüze gelmiştir. Bu kitabın başında verdiği Safevi soyağacını Adem peygambere değin çıkartmaktadır. Kendisi, Şeyh Safi'den sonra yerine geçmiş olan Sadreddin'in oğlu Cemaleddin'in soyundandır. Sadreddin'in diğer oğlu Hoca Ali Erdebil postundayken Cemaleddin'in oğulları ve torunlarının Anadolu'ya gelip yerleştikleri anlaşılıyor. Yusuf Baba adı geçen yapıtında Yunus Emre'nin mezarının Sivrihisar'a yöresinde Sarıköy'de bulunduğunu da zikretmekte. Ayrıca soyundan geldiği Şeyh Cemaleddin'in kardeşi Hoca Ali'nin müridi Şeyh Hamid Veli (Somuncu Baba, ölm. 1413) ve ona bağlı Hacı Bayram–ı Veli'den de söz etmektedir. Bu gösteriyor ki Anadolu'da yol (tarikat) zinciri Erdebil Şeyhleriyle yürüyen Sünni Türk mutasavvıfları bulunmaktadır. Yusuf Baba'nın da Alevi olup olmadığı açık değildir. (Abdülbaki Gölpınarlı: Alevi Bektaşi Nefesleri. Ankara 1963: 272–273, 276; Melamilik ve Melamiler. İstanbul 1992: 34–35)
Kul Himmet'in mezarının bulunduğu ve Kul Himmet soyluların yaşadığı köyden olan ve köyünde yıllarca imamlık yapmış bulunan İrfan Çoban'ın ozan hakkında derlediği otantik bilgiler, asıl adı Hüseyin olan Kul Himmet'i ailece bize tanıtıyor. Hanımının adı önce Ördek Ana iken, yerleştiği köyde değiştirip Fatma Ana demişler. Birinin adı Şahin, öbürünün Abbas olan iki oğlu vardı Kul Himmet'in. Yukarıdaki şiirinde sadece iki kez oğlu Şahin'in adı geçmektedir. “Şahin'ime yolumu eyledim teslim” dizesinden anlaşıldığına göre, Kul Himmet artık yolu–erkânı yürütmeğe mecali kalmadığı ömrünün son zamanlarında bu şiiri yazmıştır. Abbas'ın o tarihlerde yaşamadığı anlaşılıyor.
Söylentiye göre, Kul Himmet olasıyla, küçük yaşta ölen oğlu Abbas'ın ardından çok ağlayıp sızlamaktaymış; kendisine insan kılığına girmiş bir melek (Mikail) görünüp, elini gözlerine sürerek ona Kerbela'yı göstermiş. İmam Hüseyin ve yetmiş iki yakınının şehit oluşlarını gözleriyle görmüş. Melek ona:
“Ey, ben dervişim, diyen kişi! Sen hep cedd–i celalını översin; hem Hüseyin'in soyundanım dersin, hem de vadesi gelmiş bir evlat için figan edersin. Görmez misin İmam Hüseyin'i? Beş kardeşi üç oğlu gözünün önünde şehit edildi; yine de Allah'a davacı olmadı. Dervişlik, Allah'tan gelene kail olmak ve hoşnutlukla karşılamaktır”
deyip gözden kaybolmuş. Kul Himmet de bir daha ağlamamış ve düvazimamlar söylemiş. Kul Himmet'in soyu oğlu Şahin'den yürümüş. Varzıl (Görümlü) köyünde yaşayan Şahinoğulları, Dedeler kabilesi olarak onun soyundan gelmektedirler.
Aklim fikrim yâr eyledim ben bana Aklim fikrim yâr eyledim ben bana Ögüt verdim deli gönül almadi Bir kilecigi var almis eline Dünyayi içine koydum dolmadi Almasi farz imis sünnettir selâm Hak nurdan yaratmis yaz dedi kalem Bir çiçek yaratti ol Rabb'ül-âlem Ani kokulayan mahrum kalmadi Var bir pire eris serseri gezme Gözet gözün önün yolundan kalma Degme bir dükkâna yükünü çözme Bunda çok bazergân assi kalmadi Gençlik yaza benzer kocalik güze Yüregim baslidir dertlerim taze Boynun eg de hizmet eyle üstâza Seytan benlik ile menzil bulmadi Kul Himmet'in deste gülü elinde Daima zikreder Hakk'i dilinde Bir güzel sevmisim Hakk'in yolunda Hayali gönülden zail olmadi
********
Şu benim sevdiğim Muhammed Ali Kumru dost dost deyü öten Ali'dir Sakınan çağıran mahrum mu kalır Şu sefiller carına yeten Ali'dir Ali'm tutdu Zülfikâr'ın sapını Döndürdi kâfirin dine hepini Mağribde attı kudret topunu Maşrıkta uzatıp tutan Ali'dir Muhammed mi'raca gidecek oldu Ali Muhammed'i gönderi geldi Doksan bin kelâmı o demde sordu Soran Muhammed dinleyen Ali'dir Âşıka dilden halife kılandan Bülbül ayrılır mı gonca gülünden Dad be dad çağırdı devin elinden Kesikbaş carına yeten Ali'dir Ecel kayıp nasib kayıp er kayıp Ya Ali sırrına ermedim deyip KUL HİMMET ortaya bir nişan koyup Bir olup birliğe yeten Ali'dir. ****** Ey âşıki saramadın yâremi Yâreme em olup merhem çalasın Yarem deşilmiştir sarılmaz madem Arayıp da hekimini bulasın Dört kapı açıldı hangisi vardır Bu manaya ermek hayli hünerdir Deryanın dibinde kaç şehir vardır Çarşısını pazarını bilesin Mehdî çıkmış diye tellâl bağırdı Bir teknesi vardır kırklar yoğurdı On iki kız sekiz oğlan doğurdu Onların ne olduğunu bilesin Âşıkların sözlerine has derim Muhammed'i gördüm Ali dost derim Yedi bin yedi yüz âyet isterim Yüz on daha vardır onu bilesin Benim sevdiceğim Takî Nakî'dir Dost bağında bülbüller şakıtır Yüz kardaşın hocası var okutur Onlarıñ da ne olduğun bilesin Düzüm düzüm olmuş yüzünün beni Açılmıştır gül benzinde yanağı Sar'öküzün alnındaki beneği Kanadında ne yazılı bilesin Var bul bir delilin yaka fenerin Kaç hamail vardır şems ü kamerin Sar'öküzün bastıcağı mermerin Direğinde ne olduğun bilesin Âriflerin sözü hilaf yazılmaz Güher olmayınca hatem düzülmez Bir kız vardır hergiz kuşağı çözülmez Anasının kande olduğun bilesin Dinleyeyim KUL HİMMET'in sözlerin Onda gördüm yedilerin izlerin Muhammed'in koynundaki kızların Huri midir peri midir bilesin **** Hey gaziler şunda günâhkâr oldum Medet pirim imdat eyle talibe Aradım günâhım özümde buldum Medet pirim imdat eyle talibe Varıp kırklar kapısından çağıram Hem çağırıp hemi lebbeyk diyen Posttan kalkıp mührü önüne koyan Medet pirim imdat eyle talibe Arza yetip enbiyaya erenler Yemen'de taç vurup hırka giyenler Zulmette kalmaz sizi sevenler Medet pirim imdat eyle talibe Çağırak doksan bin ere şehide Mağripten maşrıka cümle işite Hacı Bektâş Velî'den imdat yetişe Medet pirim imdat eyle talibe Sen Ali sırrısın himmetin yete Fatıma kızındır Muhammed atan Onları ayırmak yine bir hata Medet pirim imdat eyle talibe Eyyüb'ün kurdunu döküp sağ eden İbrahim'in yerin çayır su eden Kara don giyip de ağ deveyi yeden Medet pirim imdat eyle talibe Hasan Hüseyn şebber-şubber kulaktır İmam Zeynel İmam Bakır yanaktır İmam Caferhüsn hecesinde ayandır Medet pirim imdat eyle talibe Musa Kâzım Rıza kalemdir kaştır Takî Nakî çeşmi onlara eştir Hasanü'l-Askerî dehanda diştir Medet pirim imdat eyle talibe Mehdî dedim masum pake yetirdim Mürvet dedim el pençeye oturdum On ik'İmamlar'a iman getirdim Medet pirim imdat eyle talibe Kul Himmet''im eydür var özün öldür Cümle eksikliğin mürşîde bildir Engür şerbetini tuttuğum eldir Medet pirim imdat eyle talibe ******* Kalk karındaş yola gidek Hak yoldan öte mi dersin Murad u maksuda erincek Bu söze hata mı dersin Ârif olan kalleş olan Bellidir meyli boş olan Vefâsız yoldaş olan Menzile yeter mi dersin Sırrını verme kalleşe Kalbi çürük meyli boşa kapabilmem düşse taşa Yetmeden tutar mı dersin Sırrını verme hayrata Senden alır gider yada Damızlık koysan çiğ süde Pişmeden tutar mı dersin KUL ÜMMET der çoşmayan Aşk kazanında pişmeyen Burada Hakk'a ulaşmayan Orada yanar mı dersin ****** "Sebü'l-mesani" kitabın okusan Türablıktan a'lâ yol mu bulunur Bülbül olsam dört kapıda şakısam Türablıktan a'lâ yol mu bulunur Türab ol ki, çiğnesinler üstünü Anda fark et düşmanını, dostunu Nesimî gibi yüzdüregör postunu Türablıktan a'lâ yol mu bulunur Türab ide özün türab ol türab Kalbindeki kini kibrini bırak Muhammed Ali'nin cemâlin görek Türablıktan a'lâ yol mu bulunur Şükr olsun türablıktan doğrudur yolum Ali'ye de malûm, ahvâlim, hâlim Balım Sultan Haydar kend'aslan Ali'm Türablıktan a'lâ yol mu bulunur Balı'yı türab eden aşkın meyidir Ali Seydi Şâh İbrahim soyudur Türablıktan Şâh-ı Merdan huyudur Türablıktan a'lâ yol mu bulunur Kul Himmet'im "Kulhüvallahü ahad" Cesetimden can kalmadı bu saat Dün ü günü bildim idim Muhammed Türablıktan a'lâ yol mu bulunur **** Eğer din bâbından haber sorarsan Söyle kelâmını bildir efendim Sual eyle ihsân olsun kelâmlar Bilemezsem hâlim nedir efendim Bir günün farzını on yedi bildim Yiğirmi sünneti üç vitir kıldım Sualine cevap vermeye geldim Veremezsem döv de öldür efendim Sabah dört öğlen on belli beyândır İkindi sekizdir deme ziyândır Akşam beş yats'on üç vitir tamamdır Bunu da böylece kıldım efendim Altmış altı er kaleyi boyladım Altı yüz teravihi hesap eyledim Ben bir divaneyim böyle söyledim Buncağız kusura kalma efendim Kıyas et meydandan geri kalırım Aç gözünü sana hoca olurum Bir yıllık namazı ezber bilirim Var senden kaçan kördür efendim Beş bin yüz yirmi farzıdır heman Yedi bin iki yüz sünnettir tamam İncil'le Zebur Hak delili Kur'an O da bir sırdır ermen efendim Seyyid gibi sen secdeye oturmuş Köylü sana yağlı pilav getirmiş Bana sen de neden sual sorarsın Balı kıymağı da yersin efendim Sözü m'olur sencileyin özü çürüğün Yüzün görme yüzü gözü buruğun La bak aşağı indirmişsin sarığın Korkarım başında güldür efendim Herhalde ilerü gelemez deyü Sualime cevap veremez deyü KUL HİMMET ile baş edemez deyü Korkarım el sana güler efendim |
Bugün yâr bize geldi
Gülleri taze geldi
Önünde Kanber ile
Ali Murtaza geldi
Ali benim mâhımdır
Kâbe kıblegâhımdır
Mir'aç'taki Muhammed
O benim padişâhımdır
Padişâhım Yaradan
Okurum ağ-karadan
Ben yardan ayrılalı
Yüzyıl geçti aradan
Arayı uzattılar
Yaraya tuz ektiler
Avluya bir kul geldi
Bedestende sattılar
Sattılar bedestende
Gül biter gülistanda
Muhammed'le hatemi
Bergüzardır aslanda
Daha ben intizârım
Aslanda bergüzarım
Ben sevdanla gezerim
El yarine kavuşmuş
İntizarlık çekerim
Gözyaşını dökerim
Dökerim göz yaşını
Bak Mevlâ'nın işine**
Dört eyledi kapısın
Lâl ü gevher yapısın
Kâfirler şehit etti
İmamların hepisin
İmam Hüseyn'e kıydılar
Hasan'a ağı verdiler
Zeynel ile Bakır'ı
Bir zindana koydular
Zindan bize mezardır
Hak yolları gözetir
Câfer'in bin yarası
Mehdi Kâzım Rıza'dır
(I)rıza'ya ağladım
Çeşmim yaşı çağladım
Ol Hasan Askeri'yle
On ikiye bağladım
On ikidir katarım
Türlü mercan satarım
Yüküm lâl ü gevherdir
Müşteriye satarım
Satarım müşteriye
Kalka gören yürüye
Melekler el kaldırdı
Cenneteki huriye
El kaldıra Süphan'a
İsm-i Âzam okuna
İmamların duâsı
Kaldı ulu divana
Ulu divan kuruldu
Cümle mahluk dirildi
..................... oldu
Muhtar önde vuruldu
Muhtar'a hû dediler
Ehline nur dediler
Muhammed rehber oldu
Ali'ye pîr dediler
Pîr dediler Ali'ye
Hacı Bektaş Velî'ye
Hacı Bektaş nâmını
Verdi Kızıl Deli'ye
Kızıl Deli tâcımız
Muhammed Mir'ac'ımız
Gürledik mi Karaca Ahmet
Yalıncık duâcımız
KUL HİMMET'tir adımız
Burda yoktur yadımız
Şâh-ı Merdan aşkına
Hak versin muradımız.
*****
Sana derim be hey sofi
Evvel imamınız kimdir
Selâvat indi şanına
Hak Muhammed Ali diyendir
Evvelkisi İmam Hasan
İkincisi İmam Hüseyn
Üçüncüsü İmam Zeynel
Dördüncüsü İmam Abidin'dir
Beşincisi İmam Bakır
Altıncısı İmam Cafer
Yedincisi Musa Kâzım
Sekizincisi Rıza'dır
Dokuzuncu İmam Takî
Onuncusu Ali Nakî
On birinci Hasanü'l-Askeri
On ikinci Mehdi sahib-zamandır
KUL HİMMET'im bakışına
Böyle mi girdi düşüne
İki cihân güneşine
Pâk eyleyen Kur'an'dır
(Cönk no: 11, sayfa: 18-19)
***
Bize imdat ol Hak'tan
Sabreyle gönül, sabreyle
Âlemi yarattı yoktan
Sabreyle gönül sabreyle
Âşıkların işi zârdır
Yüreğinde yanar nârdır
Bir eşref saat vardır
Sabreyle gönül sabreyle
Âşığın eyyâmı gamda
Böyle çalınmış kalemde
Bitmez iş olmaz âlemde
Sabreyle gönül sabreyle
Acele âhır melâmet
Sabrın sonudur selâmet
Az sabırda çok kerâmet
Sabreyle gönül sabreyle
KUL HİMMET'im çekem minnet
Ölüm farz mı yoksa sünnet
Murada ereriz elbet
Sabreyle gönül sabreyle
(Cönk no:12, sayfa:84)
****
Pare pare yalan dünya
Yalan dünya değil misin
Hasan ile Hüseyin'i
Alan dünya değil misin
Ali bindi Düldül ata
Âşık dayanır firkate
Boz kurt ile kıyamete
Kalan dünya değil misin
Ali'nin Düldül'ünü alıp
Arslanını dağa salıp
Yedi kere üste kalan
Dolan dünya değil misin
Ah şu kaşa ah şu göze
Ciğer kebap oldu köze
Muhammed'i bir ham beze
Saran dünya değil misin
Yetik KUL HİMMET'im yetik
Gerçeğin eteğin tutup
İnsan gül ot gibi bitip
Dolan dünya değil misin
******
Dünya ile bir pazarlık eyledim
Ne virane ne harabe ne şendir
Seyrettim de bir dükkâna uğradım
Ne çarşıdır ne bedesten ne hardır
Sırr-ı surullahtır âleme inen
Dedim harfim manasını duyana
Çiçeğe uğradım kokusu bana
Ne bağdadır ne bağbandır ne güldür
Bir makam seyrettim ya kim gelecek
İkrarsızlar kıyamete kalacak
Bir gerçek harfim var mana alacak
Ne mezheptir ne imandır ne dindir
Yed'iklim çar köşe kilidi birdir
Ana akıl ermez bir gizli sırdır
Sorarsan dünya ana misaldir
Ne ağızdır ne burundur ne dildir
Kitabın kalbinde olur mu ilan
Ümmet-i billah da Ali'ye ayan
Doluyu bu demde elime sunan
Ne âdemdir ne insandır ne kuldur
KUL HİMMET'im bu manadan al imdi
Alamazsın bir gerçeğe sor imdi
Senede bir kere doğdu dolandı
Ne ülkerdir ne yıldızdır ne gündür
******
Gel gönül kimsenin aybına bakma
Hazer kıl sevdiğim değme gönüle
Arif ol cihanda bir gönül yıkma
Hazer kıl sevdiğim değme gönüle
Daim aşk atına bin de atlı gez
Edep öğren erkan öğren otlu gez
Gönül yıkma halk içinde tatlı gez
Sakın ey sevdiğim değme gönüle
Yoldaş eyle iman gibi dostunu
Amel kazan aramazlar aslını
Turap ol ki çiğnesinler üstünü
Hâk ol ey sevdiğim değme gönüle
Cihad eyle ki günahların tartasın
Bir amel kazan ki Hakk'a yetesin
Şar gibi her gördüğün örtesin
Pir ol ey sevdiğim değme gönüle
KUL HİMMET dilimde zikrim Muhammed
Aşk dolusun içtim Hüda'ya minnet
Dinar ile satın alınmaz cennet
Hazer kıl sevdiğim değme gönüle
*****
Bektaş-ı Veli'nin yolun bilmeyen
Gündüzü karanlık gece sayılır
Evlad-ı Âli'ye biat etmeyen
Zümresi münafık pice sayılır
Evlad-ı Mürsel'dir tutmazsa damen
Anlardan ıraktır din ile iman
Her kim Ali evlada ederse güman
Yüz bin emek çekse hiçe sayılır
Arşın yücesidir başının tacı
Ka'be'ye ulaşır zülfürün ucu
Ehl-i beyt katarı güruh-ı naci
Cümle güruhlardan yüce sayılır
KUL HİMMET'im bu manaya erenler
Zamanında imanını bulanlar
Hazret-i Hünkâr'ı mürşit bilenler
Bir niyazı yüz bin hoca sayılır