18 Ocak 2012 Çarşamba

kul himmet


KUL HİMMET




Kul Himmet'in kim olduğu üzerinde, 1990 yılında yayınlamış olduğu bin sayfalık “Bektaşi Nefesleri ve Şairleri” isimli kitabında (s. 163) Turgut Koca şu bilgiyi veriyor:
“16. yüzyılda yaşamış bir şairdir. Yeniçeri ocağından emekli olunca, bütün Osmanlı topraklarını köy köy dolaşmıştır. Şiirlerini bu gezginciliği sırasında yazmıştır. Bir ara Hacı Bektaş Dergâhında dervişlik etmiş, mücerret azizlerdendir. Nefeslerinden bir kısmı bestelenmiştir.''7
Bu bilgilerin hiçbir dayanağı yoktur. Kul Himmet'in Tokat bölgesinde yaşadığı ve bir ailesi bulunduğu bilinmektedir. Mücerret (evlenmemiş) derviş de değildir. Tokat'a bağlı Almus ilçesinin Varzıl (Görümlü) köyünde mezarı bulunmaktadır. Kul Himmet soyundan gelen ve Kulhimmetliler adını taşıyan Dedeler (Seyyid) Ocağı vardır.
Kul Himmet'in bugüne değin bilinmeyen soyunu, aşağıda yeni bulunmuş bir şiiriyle açıklayacağız. Bu çok önemli nefesi de, Kul Himmet'in mezarının bulunduğu köyden İrfan Çoban Kulhimmetli Dedelerden derlemiştir. Ayrıca İrfan Çoban Kul Himmet'in soyunu gösteren hüccet–nâme'yi de görüp okuduğunu söylemektedir. (İrfan Çoban: Kul Himmet. Tokat 1997: 6–8) Kul Himmet'in kendisini ve soyunu tanıtan –görünüşte bir kaç kuşak kesiklik olmasına rağmen– bu nefesi çok önemsiyoruz.8 Şiirin tamamını aşağıda geçtikten sonra, yorum ve açıklamalarını yapacağız:
Aslımı sorarsanız behey sofular
Aslımız Oniki İmam'dan gelir
Aslımı neslimi diyeyim size
Neslimiz Ahmed–i Muhtar'dan gelir
Hüseyin'dir aslım ceddim celalım
Anadan gelme ummandan gelir
Ondan İmam–ı Zaynel ü Bakır
İmam Cafer Sadık ummandan gelir
Musa Kazım Hüseyn için çok ağladı
Oğlu Hamza–yı Ebul Kasım'dan gelir
Hamza'dan geldi cihana Ebu Muhammed
Onun oğlu İsmail'den gelir
İsmail'in torunudur Cafer
Cafer oğlu Muhammed'den gelir
Muhammed oğlu Hüseyin'den gelmişem
Hüseyin oğlu Feyruz Şah'tan gelir
Muhammed Hafız ondan geldi dünyaya
Onun oğlu Saadettin'den gelir
Evliya sulb–i Saadettindir bilin
Ervahı şartlar insandan gelir
Kutbettin'den geldi Şeyh Salih
Şeyh Safi'nin dedesi Salih'ten gelir
Salih'in oğlu Emaneddin–i Cibril
Şeyh Safi gibi imamdan gelir
Şu dünyada bozulunca aslımız
Ceddi pakim Erdebil'den gelir
Erdebil'den gelince Rum'a
Sözümüz bizim didardan gelir
Şeyh Safi buyruğun eyledim kabul
Sözü onun daim Cafer'den gelir
Yedi kez hacca kılmışam revan9
Yollarımız ehl–i irfandan gelir
Rum diyarına destimi attım
Ali sırrı benim kalbimden gelir
Evladımın adını koymuşum Şahin
Hakka doğru yollar bunlardan gelir
Şahin'ime yolumu eyledim teslim
Aslımız Şah–ı Erdebil'den gelir
Adımı anam Hüseyin koydu
Babam Muhyettin'dir İran'dan gelir
Kula himmet eyledi Şeyh Safi
Kula inanmayan Mervan'dan gelir
Ondan sonra adım oldu Kul Himmet
Evliya yolu Kırklar'dan gelir
Sofu bana sırrımı farş ettirdin
Sırrı farş eyleyen şeytandan gelir
Kul Himmet bu şiirinde Safevi hanedanının soyağacını, Şeyh Safi'ye (1252–1334) kadar sadece 3–4 isim eksiğiyle bize vermektedir. Bu eksik isimlerin peşpeşe olmasından, içinde geçtiği beyitlerin kaybolduğu yargısına varılabilir. Kul Himmet'in bu nefesi, Kızılbaş–Alevi ozanları arasında Safevi soyağacını –Şeyh Safi'ye kadar da olsa– tanımlayan tek örnek olması bakımından önemi bir yana, ilk kez ozanın kimliğini ve kendi soyunu tanımamızı sağlamaktadır. Her ne kadar İrfan Çoban Kulhimmetli Dedelerde şeceresini görüp okuduğunu ileri sürüyor ve saptadığı bir Şah İsmail şeceresiyle karşılaştırıp, onunla amca çocukları olduğunu kanıtlamaya çalışıyorsa da fazla inandırıcı değil. Şeyh Safi'den sonra Erdebil postuna oturmuş Sadreddin (1334–1393), Sultan Hoca Ali (1392–1429) ve Şeyh İbrahim (1429–1447) atlanarak, Şeyh Cüneyd (ölm. 1460) ile Şeyh Haydar'ı (ölm. 1488) Şeyh Safi'nin oğlu ve torunu gösterilmiştir. İrfan Çoban'ın bu karşılaştırmalı sıralamasında Şeyh Cüneyd'in iki oğlu olduğu doğrudur. Ancak Şeyh Cüneyd'in Çerkez halayığından olan büyük oğlunun adı Muhyiddin değil, Hoca Muhammed'dir. (Âşık Paşazâde'den aktaran Walther Hinz: Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd. 2. Baskı, Ankara 1992: 27, 110) Asıl adının Hüseyin olduğu anlaşılan Kul Himmet, babasının adının Muhyiddin olduğunu ve şiirinde “cedd–i pakinin (temiz soyu)” Erdebil'den geldiğini söylemektedir. Kaybolmuş beyitlerinde geçen Kul Himmet'in dedelerinin adlarını bilemiyoruz. Bu şiire göre, Şah İsmail ile çağdaş olan Kul Himmet onun gibi, Şeyh Safi'nin 6. kuşaktan torunudur. Bir kaç beyit içinde verildiği, fakat günümüze ulaşmadığını düşündüğümüz Kul Himmet'in üç dedesinin adını öğrenemiyoruz. Buna rağmen, diğer Erdebil Şeyhlerinin adlarının geçmemesi, babasının adının da Muhyiddin olması bizde onun, Şeyh Safiyüddin'in beş oğlundan biri olan Muhyiddin'in soyundan geldiği kanısını uyandırmaktadır. “Şu dünyada bozulunca aslımız / Ceddi– pakim Erdebil'den gelir” beyitinden, Erdebil dergâhı postuna oturmak için hak kazanamamış Muhyiddin, ya da oğlunun Erdebil'den Anadolu'ya geldiği anlamı çıkabilir. Belki de Kul Himmet'in yazdığı “aslının bozulması”, yani Dergâhın ilkelerine aykırı işler yapmasından dolayı bu hakkı yitirmiştir. Muhyiddin'in kardeşi Sadreddin'in yaklâşık yetmiş yıla yakın Erdebil'in başında bulunmasıyla bazı sıkıntılar yaşanmış olabilir. Ama belki de Kul Himmet'in dedeleri, Hoca Ali döneminin sonlarında, Timur'un Anadolu'dan getirip Erdebil'de bıraktığı Alevi Türkmen tutsakların, yani Sufiyan–ı Rum'dan bir kısmının geri dönüşleri sırasında birlikte gelmiş olabilirler. Görüldüğü gibi Şeyh Safi Buyruğu'nu kabul edip ona bağlanmasının nedeni, sözlerinin İmam Cafer'den gelmesinden ve onu temsil etmesindendir. Bir başka nefesinde Kul Himmet'in, “Şeyh Safi'ye değüptür / İmam Cafer mühürü” dediğini ve Buyruğun tanıtılması ve yaygınlaştırılmasında emeği geçtiğinden yukarıda söz etmiştik. Şiirin sonunda kendisine Kul Himmet adını veren ermişin Şeyh Safi olduğunu açıklıyor: Bu, şiir söyleyip dillenen ozanlara, pirleri veya mürşitleri tarafından, ya da düşlerinde bir veli, bir peygamber görünüp yeni bir ad takılması olarak bilinen Alevi geleneklerindendir. Ayrıca Muhammed–Ali yoluna girerken, yani ikrar verme–musahib olma töreninden sonra verilmiştir. Kul Himmet bir başka düvazimam şiirinde Şeyh Safi'ye “Safi Dede'm” diye seslenmektedir:
Güzel Muhammed'in zikr–i hakkıdır
Oniki irenkten metah dokutur
Safi Dedem yazar Ali okutur 10
Cebrail'in kanadında yazılı
Şeyh Safi'nin Erdebil dergâhının başına geçememiş oğulları ve torunlarının Rum'a (Anadolu'ya) göçtüklerinin bir başka örneği Sivrihisarlı Baba Yusuf'tur. 1524 yılında ölmüş olan Mürşid–i Kamil olarak tanınan Yusuf Baba'nın “Kitab–ı Mahbubiyye” adlı manzum bir yapıtı günümüze gelmiştir. Bu kitabın başında verdiği Safevi soyağacını Adem peygambere değin çıkartmaktadır. Kendisi, Şeyh Safi'den sonra yerine geçmiş olan Sadreddin'in oğlu Cemaleddin'in soyundandır. Sadreddin'in diğer oğlu Hoca Ali Erdebil postundayken Cemaleddin'in oğulları ve torunlarının Anadolu'ya gelip yerleştikleri anlaşılıyor. Yusuf Baba adı geçen yapıtında Yunus Emre'nin mezarının Sivrihisar'a yöresinde Sarıköy'de bulunduğunu da zikretmekte. Ayrıca soyundan geldiği Şeyh Cemaleddin'in kardeşi Hoca Ali'nin müridi Şeyh Hamid Veli (Somuncu Baba, ölm. 1413) ve ona bağlı Hacı Bayram–ı Veli'den de söz etmektedir. Bu gösteriyor ki Anadolu'da yol (tarikat) zinciri Erdebil Şeyhleriyle yürüyen Sünni Türk mutasavvıfları bulunmaktadır. Yusuf Baba'nın da Alevi olup olmadığı açık değildir. (Abdülbaki Gölpınarlı: Alevi Bektaşi Nefesleri. Ankara 1963: 272–273, 276; Melamilik ve Melamiler. İstanbul 1992: 34–35)
Kul Himmet'in mezarının bulunduğu ve Kul Himmet soyluların yaşadığı köyden olan ve köyünde yıllarca imamlık yapmış bulunan İrfan Çoban'ın ozan hakkında derlediği otantik bilgiler, asıl adı Hüseyin olan Kul Himmet'i ailece bize tanıtıyor. Hanımının adı önce Ördek Ana iken, yerleştiği köyde değiştirip Fatma Ana demişler. Birinin adı Şahin, öbürünün Abbas olan iki oğlu vardı Kul Himmet'in. Yukarıdaki şiirinde sadece iki kez oğlu Şahin'in adı geçmektedir. “Şahin'ime yolumu eyledim teslim” dizesinden anlaşıldığına göre, Kul Himmet artık yolu–erkânı yürütmeğe mecali kalmadığı ömrünün son zamanlarında bu şiiri yazmıştır. Abbas'ın o tarihlerde yaşamadığı anlaşılıyor.
Söylentiye göre, Kul Himmet olasıyla, küçük yaşta ölen oğlu Abbas'ın ardından çok ağlayıp sızlamaktaymış; kendisine insan kılığına girmiş bir melek (Mikail) görünüp, elini gözlerine sürerek ona Kerbela'yı göstermiş. İmam Hüseyin ve yetmiş iki yakınının şehit oluşlarını gözleriyle görmüş. Melek ona:
“Ey, ben dervişim, diyen kişi! Sen hep cedd–i celalını översin; hem Hüseyin'in soyundanım dersin, hem de vadesi gelmiş bir evlat için figan edersin. Görmez misin İmam Hüseyin'i? Beş kardeşi üç oğlu gözünün önünde şehit edildi; yine de Allah'a davacı olmadı. Dervişlik, Allah'tan gelene kail olmak ve hoşnutlukla karşılamaktır”
deyip gözden kaybolmuş. Kul Himmet de bir daha ağlamamış ve düvazimamlar söylemiş. Kul Himmet'in soyu oğlu Şahin'den yürümüş. Varzıl (Görümlü) köyünde yaşayan Şahinoğulları, Dedeler kabilesi olarak onun soyundan gelmektedirler.



Aklim fikrim yâr eyledim ben bana

Aklim fikrim yâr eyledim ben bana
Ögüt verdim deli gönül almadi
Bir kilecigi var almis eline
Dünyayi içine koydum dolmadi

Almasi farz imis sünnettir selâm
Hak nurdan yaratmis yaz dedi kalem
Bir çiçek yaratti ol Rabb'ül-âlem
Ani kokulayan mahrum kalmadi

Var bir pire eris serseri gezme
Gözet gözün önün yolundan kalma
Degme bir dükkâna yükünü çözme
Bunda çok bazergân assi kalmadi

Gençlik yaza benzer kocalik güze
Yüregim baslidir dertlerim taze
Boynun eg de hizmet eyle üstâza
Seytan benlik ile menzil bulmadi

Kul Himmet'in deste gülü elinde
Daima zikreder Hakk'i dilinde
Bir güzel sevmisim Hakk'in yolunda
Hayali gönülden zail olmadi


********



Şu benim sevdiğim Muhammed Ali
Kumru dost dost deyü öten Ali'dir
Sakınan çağıran mahrum mu kalır
Şu sefiller carına yeten Ali'dir

Ali'm tutdu Zülfikâr'ın sapını
Döndürdi kâfirin dine hepini
Mağribde attı kudret topunu
Maşrıkta uzatıp tutan Ali'dir

Muhammed mi'raca gidecek oldu
Ali Muhammed'i gönderi geldi
Doksan bin kelâmı o demde sordu
Soran Muhammed dinleyen Ali'dir

Âşıka dilden halife kılandan
Bülbül ayrılır mı gonca gülünden
Dad be dad çağırdı devin elinden
Kesikbaş carına yeten Ali'dir

Ecel kayıp nasib kayıp er kayıp
Ya Ali sırrına ermedim deyip
KUL HİMMET ortaya bir nişan koyup
Bir olup birliğe yeten Ali'dir.


******



Ey âşıki saramadın yâremi
Yâreme em olup merhem çalasın
Yarem deşilmiştir sarılmaz madem
Arayıp da hekimini bulasın

Dört kapı açıldı hangisi vardır
Bu manaya ermek hayli hünerdir
Deryanın dibinde kaç şehir vardır
Çarşısını pazarını bilesin

Mehdî çıkmış diye tellâl bağırdı
Bir teknesi vardır kırklar yoğurdı
On iki kız sekiz oğlan doğurdu
Onların ne olduğunu bilesin

Âşıkların sözlerine has derim
Muhammed'i gördüm Ali dost derim
Yedi bin yedi yüz âyet isterim
Yüz on daha vardır onu bilesin

Benim sevdiceğim Takî Nakî'dir
Dost bağında bülbüller şakıtır
Yüz kardaşın hocası var okutur
Onlarıñ da ne olduğun bilesin

Düzüm düzüm olmuş yüzünün beni
Açılmıştır gül benzinde yanağı
Sar'öküzün alnındaki beneği
Kanadında ne yazılı bilesin

Var bul bir delilin yaka fenerin
Kaç hamail vardır şems ü kamerin
Sar'öküzün bastıcağı mermerin
Direğinde ne olduğun bilesin

Âriflerin sözü hilaf yazılmaz
Güher olmayınca hatem düzülmez
Bir kız vardır hergiz kuşağı çözülmez
Anasının kande olduğun bilesin

Dinleyeyim KUL HİMMET'in sözlerin
Onda gördüm yedilerin izlerin
Muhammed'in koynundaki kızların
Huri midir peri midir bilesin



****




Hey gaziler şunda günâhkâr oldum
Medet pirim imdat eyle talibe
Aradım günâhım özümde buldum
Medet pirim imdat eyle talibe

Varıp kırklar kapısından çağıram
Hem çağırıp hemi lebbeyk diyen
Posttan kalkıp mührü önüne koyan
Medet pirim imdat eyle talibe

Arza yetip enbiyaya erenler
Yemen'de taç vurup hırka giyenler
Zulmette kalmaz sizi sevenler
Medet pirim imdat eyle talibe

Çağırak doksan bin ere şehide
Mağripten maşrıka cümle işite
Hacı Bektâş Velî'den imdat yetişe
Medet pirim imdat eyle talibe

Sen Ali sırrısın himmetin yete
Fatıma kızındır Muhammed atan
Onları ayırmak yine bir hata
Medet pirim imdat eyle talibe

Eyyüb'ün kurdunu döküp sağ eden
İbrahim'in yerin çayır su eden
Kara don giyip de ağ deveyi yeden
Medet pirim imdat eyle talibe

Hasan Hüseyn şebber-şubber kulaktır
İmam Zeynel İmam Bakır yanaktır
İmam Caferhüsn hecesinde ayandır
Medet pirim imdat eyle talibe

Musa Kâzım Rıza kalemdir kaştır
Takî Nakî çeşmi onlara eştir
Hasanü'l-Askerî dehanda diştir
Medet pirim imdat eyle talibe

Mehdî dedim masum pake yetirdim
Mürvet dedim el pençeye oturdum
On ik'İmamlar'a iman getirdim
Medet pirim imdat eyle talibe

Kul Himmet''im eydür var özün öldür
Cümle eksikliğin mürşîde bildir
Engür şerbetini tuttuğum eldir
Medet pirim imdat eyle talibe



*******



Kalk karındaş yola gidek
Hak yoldan öte mi dersin
Murad u maksuda erincek
Bu söze hata mı dersin

Ârif olan kalleş olan
Bellidir meyli boş olan
Vefâsız yoldaş olan
Menzile yeter mi dersin

Sırrını verme kalleşe
Kalbi çürük meyli boşa
kapabilmem düşse taşa
Yetmeden tutar mı dersin

Sırrını verme hayrata
Senden alır gider yada
Damızlık koysan çiğ süde
Pişmeden tutar mı dersin

KUL ÜMMET der çoşmayan
Aşk kazanında pişmeyen
Burada Hakk'a ulaşmayan
Orada yanar mı dersin



******




"Sebü'l-mesani" kitabın okusan
Türablıktan a'lâ yol mu bulunur
Bülbül olsam dört kapıda şakısam
Türablıktan a'lâ yol mu bulunur

Türab ol ki, çiğnesinler üstünü
Anda fark et düşmanını, dostunu
Nesimî gibi yüzdüregör postunu
Türablıktan a'lâ yol mu bulunur

Türab ide özün türab ol türab
Kalbindeki kini kibrini bırak
Muhammed Ali'nin cemâlin görek
Türablıktan a'lâ yol mu bulunur

Şükr olsun türablıktan doğrudur yolum
Ali'ye de malûm, ahvâlim, hâlim
Balım Sultan Haydar kend'aslan Ali'm
Türablıktan a'lâ yol mu bulunur

Balı'yı türab eden aşkın meyidir
Ali Seydi Şâh İbrahim soyudur
Türablıktan Şâh-ı Merdan huyudur
Türablıktan a'lâ yol mu bulunur

Kul Himmet'im "Kulhüvallahü ahad"
Cesetimden can kalmadı bu saat
Dün ü günü bildim idim Muhammed
Türablıktan a'lâ yol mu bulunur


****



Eğer din bâbından haber sorarsan
Söyle kelâmını bildir efendim
Sual eyle ihsân olsun kelâmlar
Bilemezsem hâlim nedir efendim

Bir günün farzını on yedi bildim
Yiğirmi sünneti üç vitir kıldım
Sualine cevap vermeye geldim
Veremezsem döv de öldür efendim

Sabah dört öğlen on belli beyândır
İkindi sekizdir deme ziyândır
Akşam beş yats'on üç vitir tamamdır
Bunu da böylece kıldım efendim

Altmış altı er kaleyi boyladım
Altı yüz teravihi hesap eyledim
Ben bir divaneyim böyle söyledim
Buncağız kusura kalma efendim

Kıyas et meydandan geri kalırım
Aç gözünü sana hoca olurum
Bir yıllık namazı ezber bilirim
Var senden kaçan kördür efendim

Beş bin yüz yirmi farzıdır heman
Yedi bin iki yüz sünnettir tamam
İncil'le Zebur Hak delili Kur'an
O da bir sırdır ermen efendim

Seyyid gibi sen secdeye oturmuş
Köylü sana yağlı pilav getirmiş
Bana sen de neden sual sorarsın
Balı kıymağı da yersin efendim

Sözü m'olur sencileyin özü çürüğün
Yüzün görme yüzü gözü buruğun
La bak aşağı indirmişsin sarığın
Korkarım başında güldür efendim

Herhalde ilerü gelemez deyü
Sualime cevap veremez deyü
KUL HİMMET ile baş edemez deyü
Korkarım el sana güler efendim




Bugün yâr bize geldi 
Gülleri taze geldi 
Önünde Kanber ile 
Ali Murtaza geldi 

Ali benim mâhımdır
Kâbe kıblegâhımdır
Mir'aç'taki Muhammed
O benim padişâhımdır

Padişâhım Yaradan 
Okurum ağ-karadan 
Ben yardan ayrılalı 
Yüzyıl geçti aradan 

Arayı uzattılar
Yaraya tuz ektiler
Avluya bir kul geldi
Bedestende sattılar

Sattılar bedestende 
Gül biter gülistanda 
Muhammed'le hatemi 
Bergüzardır aslanda

Daha ben intizârım
Aslanda bergüzarım
Ben sevdanla gezerim
El yarine kavuşmuş

İntizarlık çekerim 
Gözyaşını dökerim 
Dökerim göz yaşını 
Bak Mevlâ'nın işine** 

Dört eyledi kapısın
Lâl ü gevher yapısın
Kâfirler şehit etti
İmamların hepisin

İmam Hüseyn'e kıydılar 
Hasan'a ağı verdiler 
Zeynel ile Bakır'ı 
Bir zindana koydular 

Zindan bize mezardır
Hak yolları gözetir
Câfer'in bin yarası
Mehdi Kâzım Rıza'dır

(I)rıza'ya ağladım 
Çeşmim yaşı çağladım 
Ol Hasan Askeri'yle 
On ikiye bağladım 

On ikidir katarım
Türlü mercan satarım
Yüküm lâl ü gevherdir
Müşteriye satarım

Satarım müşteriye 
Kalka gören yürüye 
Melekler el kaldırdı 
Cenneteki huriye 

El kaldıra Süphan'a
İsm-i Âzam okuna
İmamların duâsı
Kaldı ulu divana

Ulu divan kuruldu 
Cümle mahluk dirildi 
..................... oldu 
Muhtar önde vuruldu 

Muhtar'a hû dediler
Ehline nur dediler
Muhammed rehber oldu
Ali'ye pîr dediler


Pîr dediler Ali'ye 
Hacı Bektaş Velî'ye 
Hacı Bektaş nâmını 
Verdi Kızıl Deli'ye 

Kızıl Deli tâcımız 
Muhammed Mir'ac'ımız
Gürledik mi Karaca Ahmet
Yalıncık duâcımız


KUL HİMMET'tir adımız
Burda yoktur yadımız
Şâh-ı Merdan aşkına
Hak versin muradımız.



*****

Sana derim be hey sofi 
Evvel imamınız kimdir 
Selâvat indi şanına 
Hak Muhammed Ali diyendir 

Evvelkisi İmam Hasan
İkincisi İmam Hüseyn
Üçüncüsü İmam Zeynel
Dördüncüsü İmam Abidin'dir

Beşincisi İmam Bakır 
Altıncısı İmam Cafer 
Yedincisi Musa Kâzım 
Sekizincisi Rıza'dır 

Dokuzuncu İmam Takî
Onuncusu Ali Nakî
On birinci Hasanü'l-Askeri
On ikinci Mehdi sahib-zamandır

KUL HİMMET'im bakışına
Böyle mi girdi düşüne
İki cihân güneşine
Pâk eyleyen Kur'an'dır
(Cönk no: 11, sayfa: 18-19)


***


Bize imdat ol Hak'tan 
Sabreyle gönül, sabreyle 
Âlemi yarattı yoktan 
Sabreyle gönül sabreyle 

Âşıkların işi zârdır
Yüreğinde yanar nârdır
Bir eşref saat vardır
Sabreyle gönül sabreyle

Âşığın eyyâmı gamda 
Böyle çalınmış kalemde 
Bitmez iş olmaz âlemde 
Sabreyle gönül sabreyle 

Acele âhır melâmet
Sabrın sonudur selâmet
Az sabırda çok kerâmet
Sabreyle gönül sabreyle

KUL HİMMET'im çekem minnet
Ölüm farz mı yoksa sünnet
Murada ereriz elbet
Sabreyle gönül sabreyle
(Cönk no:12, sayfa:84)


****

Pare pare yalan dünya 
Yalan dünya değil misin 
Hasan ile Hüseyin'i 
Alan dünya değil misin 

Ali bindi Düldül ata
Âşık dayanır firkate
Boz kurt ile kıyamete
Kalan dünya değil misin

Ali'nin Düldül'ünü alıp 
Arslanını dağa salıp 
Yedi kere üste kalan 
Dolan dünya değil misin 

Ah şu kaşa ah şu göze
Ciğer kebap oldu köze
Muhammed'i bir ham beze
Saran dünya değil misin

Yetik KUL HİMMET'im yetik
Gerçeğin eteğin tutup
İnsan gül ot gibi bitip
Dolan dünya değil misin


******

Dünya ile bir pazarlık eyledim 
Ne virane ne harabe ne şendir 
Seyrettim de bir dükkâna uğradım 
Ne çarşıdır ne bedesten ne hardır 

Sırr-ı surullahtır âleme inen
Dedim harfim manasını duyana
Çiçeğe uğradım kokusu bana
Ne bağdadır ne bağbandır ne güldür

Bir makam seyrettim ya kim gelecek 
İkrarsızlar kıyamete kalacak 
Bir gerçek harfim var mana alacak 
Ne mezheptir ne imandır ne dindir 

Yed'iklim çar köşe kilidi birdir
Ana akıl ermez bir gizli sırdır
Sorarsan dünya ana misaldir
Ne ağızdır ne burundur ne dildir

Kitabın kalbinde olur mu ilan 
Ümmet-i billah da Ali'ye ayan 
Doluyu bu demde elime sunan 
Ne âdemdir ne insandır ne kuldur 

KUL HİMMET'im bu manadan al imdi
Alamazsın bir gerçeğe sor imdi
Senede bir kere doğdu dolandı
Ne ülkerdir ne yıldızdır ne gündür


******




Gel gönül kimsenin aybına bakma 
Hazer kıl sevdiğim değme gönüle 
Arif ol cihanda bir gönül yıkma 
Hazer kıl sevdiğim değme gönüle 

Daim aşk atına bin de atlı gez
Edep öğren erkan öğren otlu gez
Gönül yıkma halk içinde tatlı gez
Sakın ey sevdiğim değme gönüle

Yoldaş eyle iman gibi dostunu 
Amel kazan aramazlar aslını 
Turap ol ki çiğnesinler üstünü 
Hâk ol ey sevdiğim değme gönüle 

Cihad eyle ki günahların tartasın
Bir amel kazan ki Hakk'a yetesin
Şar gibi her gördüğün örtesin
Pir ol ey sevdiğim değme gönüle

KUL HİMMET dilimde zikrim Muhammed
Aşk dolusun içtim Hüda'ya minnet
Dinar ile satın alınmaz cennet
Hazer kıl sevdiğim değme gönüle



*****


Bektaş-ı Veli'nin yolun bilmeyen 
Gündüzü karanlık gece sayılır 
Evlad-ı Âli'ye biat etmeyen 
Zümresi münafık pice sayılır 

Evlad-ı Mürsel'dir tutmazsa damen
Anlardan ıraktır din ile iman
Her kim Ali evlada ederse güman
Yüz bin emek çekse hiçe sayılır

Arşın yücesidir başının tacı 
Ka'be'ye ulaşır zülfürün ucu 
Ehl-i beyt katarı güruh-ı naci 
Cümle güruhlardan yüce sayılır 

KUL HİMMET'im bu manaya erenler
Zamanında imanını bulanlar
Hazret-i Hünkâr'ı mürşit bilenler
Bir niyazı yüz bin hoca sayılır